New Orleans, ABD, jazz, blues, zenciler, sıcak hava, bitmeyen festivaller.
Gezinin kahramanı bu kez ben değil, Zeyno. Mardi Gras festivali.
Şişman Salı ( Mardi Gras ) alkol gibi keyif verici maddeler için 40 günlük oruç dönemine girmeden önce son kez bu zevklerin tadını çıkarmak için yapılan bir kutlama.
Boncuklu kolyeleri binalardan tepenize atıyorlar.
Ancak kolyeyi alan popo ya da göğüsleri açıp şovunu yapmak zorunda.
Bir de rodeo kulüpler var. Ancak, yürek ister. Kaybeden sütyeni çıkarıp, askıya asıp tıpış tıpış gidiyor.
Fotodan anlaşılacağı üzere kazananlar kesinlikle obez Amerikalı kadınlar değil.
Muhafazakar çevreler, bu adamlar böyle bir yaşam tarzına sahip oldukları için New Orleans’ın Katrina felaketine uğradıklarına inanıyor.
Bu fotonun hikayesi olayın kahramanının (Zey) ağzından:
"Lay lay lom New Orleans sokaklarında dolaşırken tam köşede çok karizmatik görünümlü, karizmatik derken, "zenci noel baba" gibi bir adam gördüm. Yaklaşınca kör olduğunu fark ettim.
Bir Türk vatandaşı olarak köşede oturup hiçbir şey yapmadan, uyuklar vaziyette öööle duran yaşlı, kör bir adam görünce dilenci sandım. Yanına yaklaşık fotoğraflarını çekmeye başladım. Önce uzaktan 5 - 6 kare çektim. Sonra yaklaşmak istedim. Ben yaklaşıp çekerken, tabi sesten uyandı.
"Özür dilerim, uyandırmak istemedim, birkaç kare fotoğrafınızı çekmek istemiştim" dedim. Eliyle izin verdiğini gösteren bir işaret yaptı. Öyle şaşırmıştım ki;
1-Kör olduğu halde, sanki objektifi görüyormuş gibi bir hali vardı. Ama kör olduğu zaten gözünün şeklinden belliydi.
2-Görmediği objektife resmen poz verdi.
3-Adamda süper bir mizah anlayışı vardı: GÖZLERİ KÖR OLDUĞU HALDE CAMSIZ GÖZLÜK TAKIYORDU!
Bittim adama, çektikçe çektim. Sonra Silver yine sinirlendi, "Yeter bu dilenciyi çektiğin”. Ben de 'geliyorum' dedim, adama teşekkür ettim. 'welcome' dedi. Tam giderken içime sinmedi ceplerimi yoklayıp bozukluk aradım. Ama yoktu. Ben de içim gitse de, çünkü pek bir param yoktu, en küçük param olan 5 doları verdim. 'O ne?' dedi.... '5 dolar' dedim. Yanındaki çocuğa verdiğim parayı uzattı. Çocuk bana kıl kıl baktı, adamın kulağına eğilip bir şeyler dedi. Sonra da beni resmen o köşeden kovdular.
Silver, hayatımdaki her insana haddinden fazla değer verdiğimi, böyle gidersem, dilencilerin beni azarlamasının dahi normal olduğunu söyledi. Sonra benim moralimi düzeltecek birkaç şaka yaptı, konu kapandı. Döndüğümde fotokritik'e "Uyandırdığım dilenci" başlığı ile bu fotoğrafı koyduğumda müzik konusundaki cehaletimi de öğrenmiş oldum.
Yıllardır bayılarak dinlediğim Stand By Me şarkısını en güzel yorumlayanlardan biriymiş meğer Grandpa Eliot. Hep o köşede otururmuş ve hep o kırmızı T shirt ile tulumu giyermiş. Çok saygın bir insanmış ve herkese de fotoğraflarını ÇEKTİRMEZMİİİİŞŞŞŞŞŞŞ!!!!!!
Bu hikaye de Zeynep'in utancıyla böööle bitmiş. Zeynep bir dahaki sene Sevil ile birlikte gitmeye dua ettiği New Orleans'da adamdan özür dileyecek."
Jazz'ın başkenti, Armstrong'un memleketi New Orleans, Katrina'nın ardından da festivallerini yapıyor, sadece birkaç ay erteliyorlar.
Sel felaketleri yüzünden mezarlar toprak üstünde, ama inanılmaz güzel. Ölümle dalga geçiyorlar. Her tarafta komik iskelet heykelleri var.
Okul yönetimleri, ilkokul çocuklarını yılda bir kez mezarlıkta gezdirip, ölümün normal olduğunu ve korkmamak gerektiğini anlatıyorlar.
Halkın çoğu kara büyü olarak tabir edilen voodoo'ya inanıyor.
Zaten voodonun merkezi New Orleans. Voodonun kökenli New Orleans'ta yaşayan siyahların anavatanı olan Afrika, ama burada tarikat halini alıyor.
O nedenle el falı bakanlar falan pek bol.
Özgürlüğün tadını en çok çıkaran onlar.
New Orleans iyi hoş da..
Kadınlar için bol bol hayalkırıklığı var:)
ve bu arkadaşlar dergiye poz vermiyor
sadece sokakta takılıyorlar
dudaktaki parmağa dikkat
ikinci dikkat noktasını ben söylemiycem
giyinik olan, sadece müzik yapanlar da var
ve
obezler de romantiktir
henüz kaybedilmemiş olanlar da var
Gezinin kahramanı bu kez ben değil, Zeyno. Mardi Gras festivali.
Şişman Salı ( Mardi Gras ) alkol gibi keyif verici maddeler için 40 günlük oruç dönemine girmeden önce son kez bu zevklerin tadını çıkarmak için yapılan bir kutlama.
Boncuklu kolyeleri binalardan tepenize atıyorlar.
Ancak kolyeyi alan popo ya da göğüsleri açıp şovunu yapmak zorunda.
Bir de rodeo kulüpler var. Ancak, yürek ister. Kaybeden sütyeni çıkarıp, askıya asıp tıpış tıpış gidiyor.
Fotodan anlaşılacağı üzere kazananlar kesinlikle obez Amerikalı kadınlar değil.
Muhafazakar çevreler, bu adamlar böyle bir yaşam tarzına sahip oldukları için New Orleans’ın Katrina felaketine uğradıklarına inanıyor.
Bu fotonun hikayesi olayın kahramanının (Zey) ağzından:
"Lay lay lom New Orleans sokaklarında dolaşırken tam köşede çok karizmatik görünümlü, karizmatik derken, "zenci noel baba" gibi bir adam gördüm. Yaklaşınca kör olduğunu fark ettim.
Bir Türk vatandaşı olarak köşede oturup hiçbir şey yapmadan, uyuklar vaziyette öööle duran yaşlı, kör bir adam görünce dilenci sandım. Yanına yaklaşık fotoğraflarını çekmeye başladım. Önce uzaktan 5 - 6 kare çektim. Sonra yaklaşmak istedim. Ben yaklaşıp çekerken, tabi sesten uyandı.
"Özür dilerim, uyandırmak istemedim, birkaç kare fotoğrafınızı çekmek istemiştim" dedim. Eliyle izin verdiğini gösteren bir işaret yaptı. Öyle şaşırmıştım ki;
1-Kör olduğu halde, sanki objektifi görüyormuş gibi bir hali vardı. Ama kör olduğu zaten gözünün şeklinden belliydi.
2-Görmediği objektife resmen poz verdi.
3-Adamda süper bir mizah anlayışı vardı: GÖZLERİ KÖR OLDUĞU HALDE CAMSIZ GÖZLÜK TAKIYORDU!
Bittim adama, çektikçe çektim. Sonra Silver yine sinirlendi, "Yeter bu dilenciyi çektiğin”. Ben de 'geliyorum' dedim, adama teşekkür ettim. 'welcome' dedi. Tam giderken içime sinmedi ceplerimi yoklayıp bozukluk aradım. Ama yoktu. Ben de içim gitse de, çünkü pek bir param yoktu, en küçük param olan 5 doları verdim. 'O ne?' dedi.... '5 dolar' dedim. Yanındaki çocuğa verdiğim parayı uzattı. Çocuk bana kıl kıl baktı, adamın kulağına eğilip bir şeyler dedi. Sonra da beni resmen o köşeden kovdular.
Silver, hayatımdaki her insana haddinden fazla değer verdiğimi, böyle gidersem, dilencilerin beni azarlamasının dahi normal olduğunu söyledi. Sonra benim moralimi düzeltecek birkaç şaka yaptı, konu kapandı. Döndüğümde fotokritik'e "Uyandırdığım dilenci" başlığı ile bu fotoğrafı koyduğumda müzik konusundaki cehaletimi de öğrenmiş oldum.
Yıllardır bayılarak dinlediğim Stand By Me şarkısını en güzel yorumlayanlardan biriymiş meğer Grandpa Eliot. Hep o köşede otururmuş ve hep o kırmızı T shirt ile tulumu giyermiş. Çok saygın bir insanmış ve herkese de fotoğraflarını ÇEKTİRMEZMİİİİŞŞŞŞŞŞŞ!!!!!!
Bu hikaye de Zeynep'in utancıyla böööle bitmiş. Zeynep bir dahaki sene Sevil ile birlikte gitmeye dua ettiği New Orleans'da adamdan özür dileyecek."
Jazz'ın başkenti, Armstrong'un memleketi New Orleans, Katrina'nın ardından da festivallerini yapıyor, sadece birkaç ay erteliyorlar.
Sel felaketleri yüzünden mezarlar toprak üstünde, ama inanılmaz güzel. Ölümle dalga geçiyorlar. Her tarafta komik iskelet heykelleri var.
Okul yönetimleri, ilkokul çocuklarını yılda bir kez mezarlıkta gezdirip, ölümün normal olduğunu ve korkmamak gerektiğini anlatıyorlar.
Halkın çoğu kara büyü olarak tabir edilen voodoo'ya inanıyor.
Zaten voodonun merkezi New Orleans. Voodonun kökenli New Orleans'ta yaşayan siyahların anavatanı olan Afrika, ama burada tarikat halini alıyor.
O nedenle el falı bakanlar falan pek bol.
Özgürlüğün tadını en çok çıkaran onlar.
New Orleans iyi hoş da..
Kadınlar için bol bol hayalkırıklığı var:)
ve bu arkadaşlar dergiye poz vermiyor
sadece sokakta takılıyorlar
dudaktaki parmağa dikkat
ikinci dikkat noktasını ben söylemiycem
giyinik olan, sadece müzik yapanlar da var
ve
obezler de romantiktir
henüz kaybedilmemiş olanlar da var