Londra’dan Strazbourg’a. Orada birkaç saat kalış. Ardından İstanbul. Burada Bakan’ı indir. İndir ki hafta sonunu ailesiyle geçirebilsin. Yeniden havalan ve sabaha karşı Ankara’ya gel.
Kulağa saçma geliyor tabi. Bindiğimiz dolmuş değil, THY uçağı. Yani THY’den kiralanmış, ama Bakan için dolmuş uçak olmuş.
Gece 12 civarı. Strazbourg seansı bitmiş. Uçağın kapısında, gazeteden araba istemek için Ankara’ya iniş saatimizi hesaplamaya çalışıyorum.
Kaptan pilot kokpitin önünde. Buyrun içeri girin üşümeyin diyor. Bulmuşken Ankara’ya iniş tahminlerini soruyorum.
Diyalog şöyle gelişiyor:
K.P: 12:30’da uçak kalksa. Yaklaşık 2 buçuk saatte İstanbul’a gideriz. Orada Bakan’ı indirdikten sonra yeniden kalkış için bizi bir saat daha bekletirler. İstanbul-Ankara arasını ise 32 dakikada alıyorum!
S: Nasıl yani otobanda gider gibi mi?
K:P: E tabi yol boşsa, yani güzergah uygunsa oluyor.
S: Gaza mı basıyorsunuz?
K.P: Benim rekorum 32 dakika. Geçen yılbaşında İstanbul yolcuları arkadan çok ısrar etti. Gece yarısından önce İstanbul’da olmak istiyorlardı. Ben de kırmadım. Basınca 32 dakikada aldım Ankara-İstanbul’u…
S: Öyleyse ben söyleyeyim arkadakilere. Biraz ısrar etsinler, basalım gaza.
K.P: Aman sakın. Bakan var uçakta. Şişşşt!
Ben öyle “Acaba kafaya mı alınıyorum” endişesi ile mevzuyu uzatamadım pek. Şakaya güler gibi, aynı zamanda hayret nidası taşıyan sahte bir kahkahacık atarak geçtim yerime.
Havalandık. İndik. Yine havalandık. Yine indik. Pestilim çıkmış, uyku mahmuru kapıya sürüklendim. Bir baktım kaptan amca kapıda bana göz kırpıyor, “Demiştim sana”.
Saat 5’te Ankara’ya inmeyi planlamıştık. Saat daha 4’e yeni geliyor. Yani Kaptan pilot amca basmış basmasına. Ama sadece Ankara-İstanbul arasında değil. Strazbourg –İstanbul arasında da kendine yeni bir rekor kırmış.
5 yıl önce