
İlk bir hafta böyle geçti. Flört hallerinin ilk çekingenliği gibi. Şimdiyse tuttum sevgilinin elini. Küçük denemeler yapıyorum. Ama kıyamıyorum öyle gazı kökleyip sürat denemeleri yapmaya. Eskiyecek diye korkuyorum. Park edecek yer beğenemiyorum. Ya yandaki arabanın kapısı sert açılır, çizerse diye. Allahım! Görmemişin arabası olmuş diyecekler…
Her gün yıkatmak istiyorum. Temiz ve parlakken daha alımlı. Önünde durup durup seyrediyorum. Önden hem agresif hem seksi bir kadın gibi. Arkasını pek bir şeye benzetemiyorum.
Bir de beyaz küçük pırlantalar dizilmiş gibi ince bir hat var farların üstünde. Led’li farlarım ışıklı inci dizisi gibi parlıyor gündüz gece. Hep içinde olsam, yollar boş olsa, uzasak şöyle frensiz. Arabayla aşk sonatına döndü bu yazı.

Hele o yeni araba kokusu. Hiç geçmese. Masamda bile burnumda tütüyor. Kullanırken de kimse olmasın istiyorum yanımda. Motor sesini dinlesem. Vites geçişlerini hissetsem. Kafayı mı yedim ben?
Pingu mu? Yeni mekanına alışıyor. Benekli papyonu, kırmızı pabuçları vardır Pingu’nun. Adamın gözünün içine içine bakar. Biraz da şaşıdır bizim sadık yol arkadaşımız. Gözü her daim yolda co-pilotumuz. Gazı mı kökledin, atar kendini aşağıya. Ani fren de sevmez, saklanır kucağa. Yine iyisin Pingu. Otomatik vites bahane, yeni evin şahane.